Araştırmacı Yazar Yavuz Çılgın, İbn Sînâ’nın tıbbî görüşlerinden yola çıkarak bel ve boyun fıtıklarının nedenlerini, mizacın sağlık üzerindeki etkilerini ve kadim tıbbın günümüzdeki yansımalarını anlattı.
Tıp tarihinin en önemli isimlerinden biri olan İbn Sînâ, “el-Kânûn fi’t-Tıbb” adlı eserinde insan sağlığını dört ana mizacın — sıcak, soğuk, yaş ve kuru — dengesi üzerine kurar. Günümüzde “bel ve boyun fıtığı” olarak adlandırılan rahatsızlıkları ise “sinir yollarında sıkışma, spazm ve sızı” şeklinde açıklar.
Bu kadim bilgeliği modern tıbbın ışığında yeniden yorumlayan Kadım tıp tarihi ve uygulamaları üzerine yazılan: İbn -i Sinadan günümüze Geleneksel Türk tababeti ve İlm-i tababet 1-2 kitapların yazarı Araştırmacı Yavuz Çılgın, yaptığı açıklamada, “İbn Sînâ’ya göre her ağrı, mizacın dengesizliğinin bir sonucudur. Soğuk, nem, hararet veya kuruluk bedende aşırılaştığında sinir yolları sıkışır ve ağrı ortaya çıkar” diyerek kadim tıbbın temel bakışını gazetemize özetledi.
“BEL AĞRISI, SADECE FİZİKSEL DEĞİL MİZAÇLA İLGİLİDİR”
Yavuz Çılgın, özellikle bel fıtığı konusunda İbn Sînâ’nın yaklaşımının günümüzle benzer olduğunu vurguladı. Çılgın’a göre bel bölgesi, “siyatik dairesi” olarak tanımlanır ve ağrının kaynağı kişinin mizacına göre değişir.
“Soğuk-yaş mizacta nem birikir, kaslar gevşer, sinir yolları donuklaşır. Soğuk-kuru mizacta sertlik ve kasılma olur. Sıcak-kuru mizac yanıcı, spazm tarzı ağrı yapar; sıcak-yaş mizacta ise ödem ve dolgunluk hissi görülür” diyen Çılgın, çevresel faktörlerin de etkili olduğuna dikkat çekti.
“Uzun süre oturmak, nemli zeminde kalmak, ani eğilip kalkmak ya da yanlış yatakta uyumak mizaç dengesini bozar. Bu dengesizlik, omur eklemlerinde sıkışma ve ağrıya neden olur.”
Beslenmenin ve ruh halinin de bu sürece doğrudan etki ettiğini belirten Çılgın, “Soğuk ve ağır gıdalar, fazla süt, yoğurt ve hamur tüketimi bedende balgamı artırır. Bu da soğuk mizacı besleyerek kasların gevşemesine yol açar. Ayrıca kaygı, uykusuzluk ve yorgunluk gibi ruhsal etkenler de bel kuvvetini zayıflatır” ifadelerini kullandı.
“BEL FITIĞINDA İLK ADIM, HAYATI DÜZENE SOKMAKTIR”
Yavuz Çılgın, İbn Sînâ’nın tedavi anlayışını “dengeye dönüş sanatı” olarak nitelendiriyor. “Tedavi, yalnızca ağrıyı geçirmek değildir. İlk adım yaşam düzenini sağlamak, yani Nizâm-ı Hayattır” diyen Çılgın, günlük alışkanlıkların önemini şu sözlerle anlattı: “Bel bölgesini üşütmemek, uzun oturmaları bölmek, orta sertlikte yatakta uyumak çok önemlidir. Bu, mizaç dengelemesinin temelini oluşturur.” Dedi.
Beslenme önerilerine de değinen Çılgın, “Soğuk mizaca sahip kişiler süt, yoğurt ve hamurdan uzak durmalı; zencefil, kimyon, çörekotu gibi ısıtıcı baharatları ölçülü kullanmalıdır. Sıcak mizacı baskın olanlar ise acı ve kızartmalardan kaçınmalı, ıhlamur, hünnap, badem gibi yumuşatıcı gıdalara yönelmelidir” dedi.
Mahallî (yerel) uygulamaları da anlatan Çılgın, “İbn Sînâ’nın tarif ettiği papatya, menekşe, dereotu yağı gibi bitkisel yağlarla yapılan ılık masajlar rahatlatıcı etki sağlar. Ilık kompres, kuru kupa ve hafif esneme hareketleri ağrıyı hafifletir. Ancak bunlar destekleyici uygulamalardır, tıbbi tedavi yerine geçmez” ifadelerini kullandı.
“TEDAVİ DEĞİL, DENGE SANATI”
Çılgın, İbn Sînâ’nın yaklaşımında “tedavi” kavramının modern anlamından farklı olduğuna dikkat çekti.
“İbn Sînâ’ya göre esas olan, bedendeki dengesizliği düzeltmektir. Bu yüzden o, bel ve boyun ağrılarında yaşam düzenini ve mizacı dengelemeyi ön plana koyar” dedi.
Çılgın, bel bölgesi için önerilen klasik yaklaşımları şöyle sıraladı:
“Öncelikle bölgeyi üşütmemek, uzun süre oturmamak ve doğru yatak kullanmak gerekir. Balgamî tipte süt, yoğurt ve hamur azaltılır; zencefil, kimyon, çörekotu gibi baharatlar kullanılabilir. Safravî mizaca sahip kişiler ise acı ve kızartmalardan kaçınmalı, ıhlamur, hünnap ve badem gibi yumuşatıcı gıdalarla denge sağlamalıdır.”
Yerel uygulamalara da değinen Çılgın, “Papatya, menekşe ve dereotu yağlarıyla ılık masaj yapılabilir. Ilık kompres veya buhar uygulaması kasları gevşetir. Hekim uygun görürse, kuru kupa da destekleyici yöntemlerden biridir. Ancak bunlar tedavi değil, sadece rahatlatıcı uygulamalardır” şeklinde konuştu.
BOYUN FITIĞINDA RÜZGÂR VE DURUŞ ETKİSİ
Boyun ağrılarının da mizaç temelli açıklaması olduğunu belirten Çılgın, “Soğuk, rüzgâr ve uzun süre baş önde durmak boyun kaslarını büzüştürür. Bu da sinir yollarında gerilme ve ağrıya neden olur. Ense ve omuz bölgesindeki katılık genellikle bu sebeptendir” dedi.
Boyun ağrılarında postürün önemine değinen Çılgın, “Ekran mutlaka göz hizasında olmalı, omuzlar gevşek tutulmalıdır. Uyku sırasında boynu destekleyen orta yükseklikte bir yastık tercih edilmelidir. Ense rüzgâr ve klimadan korunmalı, ılık duş sonrası bölge sıcak tutulmalıdır” önerilerinde bulundu.
Bitkisel destekler konusunda da bilgi veren Çılgın, “Balgamî tipte rezene, anason ve kimyon çayları sindirimi güçlendirir; safravî tipte gül şerbeti ve hünnap serinletici etki sağlar. Sevdâvî tipte ise melisa ve ıhlamur gibi sakinleştirici bitkiler önerilir” ifadelerini kullandı.
“HER MİZAÇ İÇİN FARKLI YOL”
Yavuz Çılgın, her kişinin mizacına göre farklı bir yaklaşım gerektiğini belirterek, “Balgamî tipte sıcak uygulamalar fayda sağlar, sevdâvî tipte yumuşatma ve nazik germe gerekir. Safravî tipte aşırı ısıdan kaçınmak, demevî tipte ise dinlenme ve serinleme önemlidir” dedi.
Çılgın, “İbn Sînâ’nın tıbbında şifa, tek bir reçete değildir. O, kişiye ve mizaca göre değişen bir denge arayışıdır” sözleriyle kadim anlayışı özetledi.

“ŞİFA, DENGEYLE BAŞLAR”
Röportajın sonunda Yavuz Çılgın, kadim tıbbın modern tıpla çatışmadığını, aksine birbirini tamamladığını belirtti.
“İbn Sînâ’nın öğrettiği en önemli şey, bedenin kendi dengesini bulma gücüdür. Her ağrı, bize bu dengenin bozulduğunu anlatır. Şifa, dengeyle başlar” dedi.
Çılgın, sözlerini şu uyarıyla tamamladı:
“Bu bilgiler tedavi amacı taşımaz, yalnızca bilgilendirme niteliğindedir. Herhangi bir rahatsızlıkta mutlaka doktor muayenesi gereklidir. Bitkisel veya manuel uygulamalar, hekim kontrolü olmadan yapılmamalıdır.” Dedi.
