Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Çocukların Dünyasında Görünmeyen Yük

Okul dönemiyle birlikte çocuklarda kaygı, stres ve okul sıkıntısı artıyor.

Okul dönemiyle birlikte çocuklarda kaygı, stres ve okul sıkıntısı artıyor. Erzincan’da psikolojik danışmanlık hizmeti veren, aynı zamanda doktora öğrencisi olan Uzman Psikolojik Danışman Emre Taha Mevsim, ebeveynlere önemli uyarılarda bulundu: “Çocuğu zorla okula göndermek değil, kaygının nedenini anlamak çözümün anahtarıdır.”  Dedi

 KAYGI NEDENSİZ DEĞİL

Mevsim, çocukların yaşadığı stresin her zaman bir sebebi olduğunu vurguluyor. “Okul kaygısı hiçbir zaman nedensiz değildir. Nedeni anlamadan yapılan baskılar çocuğun okula bağlılığını zedeler ve sorun kronikleşir ve okul reddine kadar uzanabilir.” Dedi.  Çocukların okulda kaygı ve stres yaşamasının nedensellikleri ise bulunan okul kademesine göre farklılık göstermektedir. Özellikle küçük yaşlarda ayrılık kaygısı, uyum sorunları, iletişim becerilerinde zorluk, öğrenme güçlükleri öne çıkarken; ergenlik döneminde sosyal ilişkiler, akran zorbalığı ve okula karşı aidiyet eksikliği öne çıkıyor.

KÜÇÜK YAŞLARDA AYRILIK KAYGISI

Anaokulu ve ilkokul çağında en sık rastlanan sorunlardan biri ayrılık kaygısı. Mevsim, bu durumu şöyle açıkladı. Ayrılık kaygısından örnek vermemiz gerekirse ayrılık kaygısı yaşayan bir çocuk okula geldiğinde annesinin babasının başına bir şey geleceğinden onlara zarar geleceği düşünceleri ve inançları vardır. Bu tarz düşünceler çocukta yüksek derecede korku ve kaygı yaşatır. Bu kaygıyla baş etmek için ise ebeveynlerinden ayrılmak istemez, okula gitmemek için ağlar, hasta rolü yapar ve sonunda istediğine kavuşur okula gitmez bu sayede kaygıdan kaçınmış olur. İlla okula gitmesi gerekirse de ebeveynlerinin okul süresi boyunca kapıda beklemelerini ister.  Bu durum ise sorunun sürmesine neden olacak bir döngü yaratır. Benzer şekilde çocuğun ağlaması ya da hasta numarası yapması karşısında pes edilirse, çocuk ‘Ben böyle yaparsam okula gitmem’ inancını geliştirir. Çocuk her okula gitmek istemediğinde bu davranışlara başvurur ve bu da sorunun devamına yol açar.” Diye vurguladı.

 ERGENLİKTE ZORBALIK VE ANLAMSIZLIK HİSSİ

 Mevsim, Ortaokul ve lise döneminde kaygının kaynağı değiştiğini artık kaygının kaynağı daha çok sosyal ilişkiler ve aidiyet hissi olduğunu ayrıca fiziksel veya siber zorbalık, dışlanma ya da okulun anlamlı gelmemesi öğrencilerin en büyük sorunları arasında olduğunu vurguladı. Mevsim, “Ergenler için okulun anlam üretmesi çok önemlidir. Araştırmalar göstermektedir ki öğrencilerde ortaokuldan başlamak üzere sınıf düzeyi arttıkça okula bağlanma düzeyleri azalmakta ve okul terki düzeyleri artmaktadır. Okul terki ise en yüksek oranda lise 1. Sınıfta görülmektedir. Öğrencinin yeni bir okula uyum sağlayamaması, okula bağlılık gösterememesi bu durumun yaşanmasının en büyük etkenlerindendir.  ‘Ben bunları neden öğreniyorum, burası bir anlam ifade etmiyor, öğrencilerle-öğretmenlerle aram iyi değil, burada benim bir yerim yok’ tarzı düşüncelere sahip gençler için okul, anlamsız bir angaryaya dönüşür. Bu durum öğrencinin okula duygusal bağlılığını zayıflatır, devamsızlığa yol açar ve bu da zamanla okul terkine kadar gidebilir.” Dedi.

AİLELERE ALTIN ÖNERİLER

Ebeveynlerin yapması gereken ilk şeyin “anlamaya çalışmak” olduğunu vurgulayan Mevsim, şu önerileri sıraladı: Okula gitmek istememe nedenini bulmaya çalışmalıyız. İlk adım, yargılamadan dinlemek ve anlamaya çalışmaktır. Çocuğun yaşadığı kaygıyı küçümsememeli ve yok sayılmamalıdır. “Bunda büyütülecek bir şey yok” ya da “Senin yaşında biz neler yaşıyorduk” gibi ifadeler, çocuğun kendini anlaşılmamış hissetmesine yol açar. Bunun yerine kaygının kaynağını merak eden, anlamaya çalışan bir tutum çok daha etkilidir. Çocuğa, “Okula giderken aklına neler geliyor, seni en çok zorlayan şey nedir, hangi durumlarda/olaylar yaşandığında korkuyorsun veya yaşanmasından korkuyorsun?” diye sorulmalı ve cevabı dikkatle dinlenmelidir.

Bu konuda okul psikolojik danışmanı, öğretmen ve aile iş birliğini sağlamak çok önemlidir. Çocuğun okul deneyimi çok boyutludur ve bu nedenle çözüm de çoğu zaman çok aktörlü bir yaklaşım gerektirir. Gerekli yerlerde okul dışında da psikolog/psikolojik danışman desteği almak son derece faydalı olacaktır. Çocukların çocukların kaygı ve stresle baş edebilme becerilerine yönelik yapılacak çalışmalar bu zorluğu aşma konusunda fayda sağlayacaktır. Okul psikolojik danışmanı bu konuda aileye nasıl bir çalışma yapabileceğini, bu durumlarla nasıl baş edilebilir konularıyla ilgili psikoeğitim çalışmaları yapabilirler.

 BAŞARI VE MUTLULUK EL ELE

Mutluluk ve başarı birden çok faktörden oluşmakta ve parçalar bütünü oluşturmaktadır. Biz mutluluk ve başarıyı destekleyecek ne kadar çok faktörü hayatımıza ekleyebilirsek daha psikolojik olarak iyi hissetme olasılığımız artar.

Örneğin sadece akademik başarı bunun için yeterli olsaydı o zaman tüm başarılı öğrenciler mutlu olurdu değil mi ? Ancak akademik başarısı yüksek bir öğrenci düşünelim, hatta buna iş hayatında yüksek yerlere gelmiş bir insanı da katabiliriz. Bu kişilerin arkadaşlık ilişkilerinde, aile hayatlarında, motivasyonlarında, sağlık alanında, stres yönetiminde, duygusal ilişkilerinde vb. durumlarda sorunlar yaşıyorsa bu kişinin mutlu olmasında akademik başarı veya iş başarısı yeterli olmayacaktır. Hatta bu yaşanan sorunlar neticesinde ilgili konulardaki başarının sürdürebilirliğiyle ilgili de sıkıntılar baş gösterebilir.

SOSYAL MEDYA: “YASAK ÇÖZÜM DEĞİL”

Sosyal medya, telefon, tabletler, televizyon, oyunlar artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası bu inkar edilemez bir gerçek. Bu araçları hayatımıza almamak çok da gerçekçi veya sürdürülebilir bir seçenek değil. Bundan dolayı bence odaklanılması gereken nokta bu araçlar kullanılacak ama nasıl kullanılacağı ve ne kadar kullanılacağı noktalarına odaklanmak. Sonuçta günlük yapması gereken sorumlulukları tamamlayan bir çocuğun günde 2-3 saat internet kullanımı, kullanım içeriğine bağlı tabi, çok da sorun olarak adlandırılamaz. Buradaki önemli faktör uyulması gereken sınırlardır. Çocuk günlük sorumluluklarını tamamlıyor mu, kullanım süresine uyuyor mu, kullanım içeriğine dikkat ediyor mu ?

Ekran kullanımında esas bakılması gereken nokta çocuğun interneti, sosyal medyayı nasıl gördüğüyle ilgilidir yani sosyal medyaya yönelik anlamı, bakış açısıdır. Bizim bunu anlamamız gerekiyor. Kullanılan sosyal medya bu çocuğun hangi ihtiyaçlarını karşılıyor, hayatında nasıl bir işleve sahip ? Örneğin çocuk veya ergen ekran başında çok vakit geçiriyorsa genellikle bunun arkasında yalnızlık, okulda zorlanma, sosyal kaygı, sıkıntıyla baş etme çabası veya dikkat sorunları gibi nedenler bulunabilir. Gerçek hayatta arkadaşlık kurmakta sorun yaşadığı için bu açığı internettte bulduğu arkadaşlıklarla kapatıyor olabilir. Aile bireyleriyle iletişim kurmakta sorun yaşıyorsa, kavgalar yaşanıyorsa buradaki ilgi, sevgi açığını sosyal medya arkadaşlıklarıyla kapatıyor olabilir. Benzer şekilde ergenlik döneminde ortaya çıkan beğenilme arzusuyla birlikte sosyal medyada ilgi çekmeye yönelik paylaşımlar yapabilirler. Sosyal medyadaki arkadaşlıklarının sayısının fazlalığıyla övünebilirler. Yani işin özünde kişinin bu araçları kulanımının nedenini anlamazsak çözüme ulaşamayız. Nedenini bilmeden yapılacak müdahaleler, yasaklar, baskılar ise çatışmayı ve gizli kullanım davranışlarını artırabilir; bu da aile-çocuk ilişkisini zedeleyip asıl sorunun çözümünü sıkıntıya sokar.

AİLELERE ÖNERİLERİ:

  • Yapılması gereken davranışların ebeveynler ve çocuk arasında karşılıklı bir anlaşmayla sağlanmasıdır. Sadece ebeveynlerin koyduğu kurallar, baskıların, yasakların işe yaramadığı ve sürdürülemediğini günlük hayatımızda sıkça görüyoruz. Bundan dolayı denenmiş işe yaramıyorsa farklı bir şey yapmak gerekiyor. Ortak kurallar koyulmalı ve bu dayatmayla değil birlikte anlaşarak olmalı.
  • Sınırları açık şekilde belirleyin. Ekran süreleri, cihazların yemek/çalışma/saatleri ve yatak odasında cihaz olmaması gibi kuralları çocuğun da katılımıyla yazılı hale getirin. Bu bir sözleşme gibi olsun. Kurallara uyulduğu takdirde haftalık/15 günlük/aylık olarak artık orası size kalmış, kazanılacak bir ödül belirleyin. Benzer şekilde de uyulmadığı takdirde bir ceza belirleyin örneğin bir hafta telefon hakkından mahrum kalmak gibi.
  • Koyulan kurallara ise tüm paydaşlar istisnasız olarak uymalı. Örnek rol model olmak önemlidir, kurallara sizin de uymanız önemli. Çocuğa telefonla oynamayıp kitap okumasını söylüyorsanız sizin de bunu yapmanız gerekli.
  • Günlük kullanımı kademeli olarak düşürmek azaltma konusunda etkili olabilir. Bir diğer önemli konu ise ekran kullanımından doğan boşluğun nasıl doldurulduğu. Örneğin çocuk günlük 9 saat ekran kullanımı vardı, biz bunu 2 saate indirdik ancak çocuk geriye kalan 7 saati ne yapacak ? Burayı doğru şekilde doldurmak çok önemli. Alternatif aktiviteler planlayın. Ailece yürüyüş, etkinlikler veya yüz yüze arkadaş buluşmaları davranışsal aktivasyonu artırır; ekranın çekiciliğini doğal olarak düşürür.
  • Yardım almaktan çekinmeyin. Okul psikolojik danışmanına danışın veya ruh sağlığı çalışanlarından yardım alın. Teknolojinin zararlı kullanımını azaltma ve baş etme becerilerini geliştirme konularında alacağımız yardım çok önemli. Ekran kullanımı dünyada yaygınlığı düşünüldüğünde bırakılması çok da kolay olmayan bir konu. Bundan dolayı hem sizin bu konuda nasıl yardımcı olabileceğinizi öğrenmek hem de çocuğun bununla nasıl başa çıkabileceği konusundaki alacağımız yardım, bu süreci daha az sancılı atmamızı sağlayabilir.

Reklamı Geç