Halil İbrahim Özdemir’in kaleme aldığı ve okurlarla buluşacak olan Sıfır Numaralı Hücre, sıradan bir tutsaklık öyküsünün ötesine geçerek, insan ruhunun karanlıkla imtihanını anlatıyor. Roman, adaletin sustuğu, kelimelerin tükendiği yerde başlıyor ve içsel bir özgürlük arayışıyla ilerliyor.
GERÇEK OLAYLARDAN ESİNLENMİŞ BİR ANLATI
Yazar, bu hikâyeyi kurgu gibi anlatıyor ama gerçeğe çok yakın. Romanın gerçek olaylardan ilham aldığı bilgisi, metni daha da sarsıcı hale getiriyor. Okuyucu, kurmacanın sınırlarını zorlayan bu anlatı karşısında yer yer rahatsız oluyor; ancak tam da bu rahatsızlık, hikâyenin gücünü oluşturuyor.
BİR İNSAN, SESİNİ KAYBETTİĞİNDE NE OLUR?
“Sıfır Numaralı Hücre”de esas mesele, esaret değil; ifade özgürlüğünün elinden alınması. “İnsanı en çok, kendini anlatamamak yorar” diyen Vakkas, yalnız bırakılmanın ve anlaşılmamanın ağırlığını taşıyor. Kitap boyunca bu duygu hâkimiyetini sürdürüyor.
İSTİHBARAT, İŞKENCE VE MODERN ESARETİN ANATOMİSİ
Roman sadece bireysel bir dramı değil, Suriye’de yaşanan insan hakları ihlallerini, istihbarat örgütlerinin gölge faaliyetlerini, cezaevlerindeki insanlık dışı muameleleri de edebi bir duyarlılıkla ortaya koyuyor. Özdemir, okuru ajitasyona boğmadan, sade ve etkili bir dille meseleyi ele alıyor.
OKUYAN DEĞİL, TANIK OLAN KAZANIR
Sıfır Numaralı Hücre, klasik bir roman olmanın ötesinde bir tanıklık metni… Kitabı bitiren her okuyucu, bir esaretin değil; bir insanın iç direnişinin, sessizce haykırışının tanığına dönüşüyor. Bu tanıklık, çoğu zaman sessiz, ama bir o kadar etkileyici…
BİR ROMANDAN FAZLASI
Halil İbrahim Özdemir’in romanı; adaletin geri çekildiği coğrafyalarda insanın nasıl yalnızlaştığını gösteren bir ayna niteliğinde. Kitap bittiğinde sayfalar kapanıyor ama vicdan açık kalıyor. Yakında okurlarla buluşacak olan Sıfır Numaralı Hücre, sadece edebi değil; etik bir etki bırakacak.