Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Dünyada En Çok Türkiye ve İpek Yolu Ülkelerinde Görülüyor: Behçet Hastalığı

Türk dermatoloji profesörü Hulusi Behçet’in 1937 yılında tanımladığı Behçet hastalığı,

Türk dermatoloji profesörü Hulusi Behçet’in 1937 yılında tanımladığı Behçet hastalığı, aradan geçen yıllara rağmen hâlâ araştırılmaya devam ediyor. Hastalık, özellikle Türkiye’nin de yer aldığı İpek Yolu coğrafyasında sık görülüyor.

1937 yılında Prof. Dr. Hulusi Behçet, üç hastada tekrarlayan ağız içi aftlar, genital ülserler ve gözde üveit bulgularını bir arada gözlemleyerek tıp literatürüne kendi adıyla geçen “Behçet Hastalığı”nı tanımladı.
Aradan geçen yaklaşık 90 yılda, hastalığa dair bilgiler hızla artsa da, nedenleri ve tam tedavi yöntemi hâlâ netlik kazanmış değil.

İPEK YOLU COĞRAFYASINDA DAHA YAYGIN

Hastalığın dünyadaki dağılımı, Türkiye, Orta Doğu ve Akdeniz ülkelerinde daha sık görüldüğünü ortaya koyuyor.
Türkiye’de yapılan beş farklı çalışmada, Behçet hastalığının 100 binde 20 ila 370 arasında değişen oranlarda görüldüğü bildirildi. Avrupa’da ise bu oran 100 binde 10’un altında.
Uzmanlara göre bu farkta genetik yatkınlık, özellikle HLA-B51 geninin taşıyıcılığı önemli rol oynuyor.

BELİRTİLER TEKRARLAYICI NİTELİKTE

Behçet hastalığının en belirgin özelliği tekrarlayan iltihaplı lezyonlar.
Hastalarda ağız içinde aftöz yaralar, genital bölgede ülserler, gözde üveit, ciltte akne benzeri veya eritema nodozum adı verilen ağrılı lezyonlar görülebiliyor.
Daha ağır vakalarda beyin, damar, akciğer ve bağırsak sisteminde tutulumlar olabiliyor.
Bu yönüyle Behçet hastalığı, çoklu organ sistemini etkileyen kronik bir iltihabi hastalık olarak tanımlanıyor.

GENETİK VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ ETKİLEŞİMİ

Hastalığın ortaya çıkışında bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesi ve genetik yatkınlık öne çıkıyor.
Doğal ve edinsel bağışıklık sisteminin birlikte aktif olduğu bu durumda, T hücreleri ve proinflamatuar sitokinler hastalığın şiddetini belirliyor.
HLA-B51 geninin, özellikle Türkiye ve çevresindeki hastalarda %50-80 oranında bulunduğu, normal bireylerde ise bu oranın yaklaşık %25 olduğu bildiriliyor.

TANI VE ERKEN MÜDAHALE ÖNEMLİ

Behçet hastalığının tanısı, klinik bulguların birlikte değerlendirilmesiyle konuluyor.
Tek bir laboratuvar testiyle hastalık saptanamıyor. Paterji testi, tanıda yardımcı olabiliyor ancak her vakada pozitif sonuç vermiyor.
Erken tanı, özellikle göz tutulumu olan hastalarda görme kaybını önlemek açısından büyük önem taşıyor.
Hastalık genellikle 20-40 yaş arasında başlıyor ve 40 yaş sonrasında belirtiler hafifleyebiliyor.

TEDAVİ TUTULUMA GÖRE BELİRLENİYOR

Behçet hastalığında tedavi, tutulan organın ciddiyetine göre değişiyor.
Daha hafif vakalarda kolşisin ve kısa süreli kortizon tedavileri yeterli olurken, göz, damar veya beyin tutulumu gibi ağır durumlarda immünsupresif ilaçlar (azatiopurin, siklosporin, siklofosfamid gibi) kullanılabiliyor.

EN ÖNEMLİ RİSK: GÖRME KAYBI

Geçmiş yıllarda Behçet hastalığına bağlı görme kaybı oranı %50’nin üzerindeydi.
Günümüzde erken tanı ve tedavi sayesinde bu oran erkeklerde %20, kadınlarda ise %10 seviyelerine düşmüş durumda.
Hastalığın özellikle ilk yedi yılında ölüm riski yüksek olup, en önemli ölüm nedenleri pulmoner arter anevrizması ve beyin sapı lezyonları olarak öne çıkıyor.

HASTA SAYISI ARTIYOR

Yıllar İtibariyle Behçet Hastalığı Hasta Sayısı
20142014201520152016201620172017
ErkekKadınErkekKadınErkekKadınErkekKadın
9.30812.06619.45922.66819.42422.50225.74929.633

Reklamı Geç