Erzincan’ın Kemah ilçesinde, Osmanlı valisi Emir Gülabibey tarafından 1454’te yaptırılan Gülabibey Camisi, ahşap ve taş işçiliğiyle 568 yıldır ayakta. Tarihi dokusunu koruyan bu eşsiz mabedin minaresinde yankılanan ezan sesi ve Sakalı Şerif geleneği, ziyaretçilerini tarihle maneviyatın buluştuğu bir yolculuğa davet ediyor.
Osmanlı valilerinden Emir Gülabibey tarafından 1454 yılında yaptırılan Gülabibey Camisi, 568 yıllık tarihiyle sadece bir ibadet merkezi değil, aynı zamanda mimari ve kültürel bir hazine olarak dikkat çekiyor. Ahşap ve taş karışımıyla 12 direk üzerine inşa edilen bu eşsiz cami, tarihi dokusunu koruyarak günümüzde de ihtişamıyla ziyaretçilerini büyülemeye devam ediyor.
BİR TARİH, BİR MİRAS: GÜLABİBEY CAMİSİ
Kemah ilçe merkezinde yer alan Gülabibey Camisi, Akkoyunlu beylerinden Erzincan Valisi Emir Gülabibey’in emriyle 1454 yılında kare planlı olarak inşa edildi. Kesme taşlardan yapılan cami, 25 metre yüksekliğindeki zarif minaresiyle ilçenin siluetine zarafet katıyor. Camide bulunan üç farklı kitabe, yapının tarihine ışık tutarken, içerisindeki Sakalı Şerif ise manevi değerini artırıyor. Her yıl Ramazan ayının 27’nci gününde ziyarete açılan Sakalı Şerif, bölge halkı ve ziyaretçiler için önemli bir manevi buluşma noktası oluşturuyor.
MİMARİ ÖZELLİKLER VE TARİHİ DOKUNUN KORUNMASI
Gülabibey Camisi, ahşap ve taş işçiliğinin ustalıkla birleştiği bir eser olarak dikkat çekiyor. Caminin 12 ahşap direk üzerine oturtulmuş yapısı, dönemin mimari tekniklerini yansıtıyor. 1837 yılında Çaba beylerinden Hacı Bilal Ağa tarafından eklenen avlu kısmı, camiye dikdörtgen bir form kazandırdı. Avlu, ilk yapıldığında açık ve taş döşemeliydi; ancak 1990’lı yıllarda yapılan tadilatta tarihi dokuya uygun şekilde kapatıldı, tabanı ahşapla kaplandı ve cemaatin kullanımına sunuldu.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 1997, 2011 ve 2018 yıllarında gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları, caminin orijinal yapısını koruyarak gelecek nesillere aktarılmasını sağladı. Bu çalışmalar, caminin hem estetik hem de işlevsel özelliklerini güçlendirerek ibadete açık kalmasını garantiledi.
KİTABELERDE SAKLI HİKAYELER
Gülabibey Camisi’nin en dikkat çekici özelliklerinden biri, üzerinde bulunan üç kitabe. Giriş kapısının üzerindeki kitabe, caminin “Mescid-i Aksa misali” bir eser olarak Kemah’a kazandırıldığını vurguluyor. Bu ifade, yapının hem sanatsal hem de manevi değerini ortaya koyuyor. Minare kapısının solunda yer alan ikinci kitabe ise daha ilginç bir hikâyeye sahip. Kitabeye göre, Emir Gülabibey, caminin inşasında çalışan işçilere adil ücret ödenmesini emretmiş; ancak ustalar, işçilere düşük yevmiye vererek haksızlık yapmış. Bu duruma öfkelenen Gülabibey, kitabelere ustaları lanetleyen bir ifade ekletmiş: “Allah’ın, meleklerin ve insanların laneti o ustaların üzerine olsun.” Bu detay, caminin sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda adalet ve hakkaniyetin sembolü olduğunu gösteriyor. Üçüncü kitabe ise camiyle doğrudan bağlantılı değil. Güneydoğu köşesinde yer alan bu kitabe, restorasyon sırasında Kemah Kalesi’nden getirildiği düşünülen bir konağa ait olduğu tahmin ediliyor. Bu durum, caminin tarih boyunca çevresindeki diğer yapılarla olan bağını da gözler önüne seriyor.
GÜLABİBEY CAMİSİ’NİN MANEVİ VE KÜLTÜREL ÖNEMİ
Gülabibey Camisi, sadece mimari özellikleriyle değil, aynı zamanda manevi atmosferiyle de Kemah’ın en önemli sembollerinden biri. Caminin İmam Hatibi, caminin tarihine dair şunları söylüyor: “Gülabibey Camisi, Müslümanların ihlaslı bir şekilde ibadet etmeleri için kadim sanatlarla donatılmış bir eser. 568 yıldır ezan sesinin yankılandığı bu cami, Kemah’ın manevi kimliğini güçlendiriyor.”
Cami, özellikle Ramazan aylarında Sakalı Şerif’in ziyarete açılmasıyla yoğun bir ziyaretçi akınına uğruyor. Bu gelenek, camiyi sadece yerel halk için değil, çevre illerden gelen ziyaretçiler için de bir cazibe merkezi haline getiriyor.
KEMAH’IN TARİHİ DOKUSUNA BİR ARMAĞAN
Gülabibey Camisi, Kemah’ın tarihi ve kültürel mirasının en önemli parçalarından biri olarak dimdik ayakta duruyor. 568 yıllık geçmişiyle, Osmanlı ve Akkoyunlu dönemlerinin izlerini taşıyan bu cami, adalet, sanat ve maneviyatın birleştiği bir eser olarak görenleri hayran bırakıyor. Kemah’a yolunuz düşerse, bu tarihi mabedin ahşap direkleri arasında yankılanan ezan sesini dinlemeyi ve taş duvarlarında saklı hikayeleri keşfetmeyi unutmayın.